Ülkemizde 19.yy. sonlarına kadar heykel sanatı, İslamiyet’teki figür ve tasvir yasağının da etkisiyle, mimariye bağlı taş süslemeciliği şeklinde gelişmiştir. Bu dönemde adından söz edebileceğimiz bir heykel sanatçısı yoktur.
Yalnızca, yenilikçi bir padişah olarak bilinen Sultan Abdülaziz, Viyana seyahati sırasında gördüğü heykellerden etkilenerek kendi heykelini yaptırmak istemiş, heykeltraş Fuller’i İstanbul’a getirterek 1871 yılında at üstünde heykelini yaptırmıştır. Bu heykel bugün Beylerbeyi Sarayı’ndadır.
Ülkemizde heykel sanatının gelişmesi 1883 yılında Sanayi-i Nefise Mektebi’nin açılmasıyla gerçekleşmiştir. Burada eğitim gören İhsan Özsoy, İsa Behzat ve Mehmet Mahir Tomruk ilk heykeltıraşlar arasında sayılabilir. Ayrıca Almanya’da eğitim gören Nijad Sirel de ilk heykeltıraşlarımızdandır.
Cumhuriyet’in ilanından sonra çok sayıda anıtsal heykel yurdun çeşitli yerlerine dikilerek, ulusal heykel sanatı oluşturulmaya çalışılmıştır. Uluslararası heykel yarışmaları düzenlenerek, Avrupalı sanatçıların katılımı sağlanmıştır.
Bu sanatçılardan bazıları ülkemizde eserler vermişlerdir. Örneğin;
Ülkemizde heykel sanatının gelişmesi 1883 yılında Sanayi-i Nefise Mektebi’nin açılmasıyla gerçekleşmiştir. Burada eğitim gören İhsan Özsoy, İsa Behzat ve Mehmet Mahir Tomruk ilk heykeltıraşlar arasında sayılabilir. Ayrıca Almanya’da eğitim gören Nijad Sirel de ilk heykeltıraşlarımızdandır.
Cumhuriyet’in ilanından sonra çok sayıda anıtsal heykel yurdun çeşitli yerlerine dikilerek, ulusal heykel sanatı oluşturulmaya çalışılmıştır. Uluslararası heykel yarışmaları düzenlenerek, Avrupalı sanatçıların katılımı sağlanmıştır.
Bu sanatçılardan bazıları ülkemizde eserler vermişlerdir. Örneğin;